25 Mart 2012 Pazar

Biraz Acı sos



Üzerinde yaşadığımız toprak gibisinden lafları bundan bi 10 yıl sonra tamamen unutacağız sanrım. Çünkü dört bir yanımız yapaylaşıyor. İnsanların doğal ve gerçek olana karşı ilgisi tamamen bitmiş durumda. Günümüzde önemli olan şey yaptığın makyajın ne kadar yakıştığı. Ne kadar gerçeğe yakın olduğu.

Bu gerçeğe yakınlıktan kastım salt gerçek değil tabi ki. İkinci bir gerçek var. Gerçeğin yansıması olan ve kirlenmiş olan bir kavram bu. Birbirinin üzerinde güzel durmayan, mide bulandıran pis bir renk çamuru. Yürüdüğümüz sokaklar devamlı olarak belediye tarafından güzelleştirilme çabası içinde. Önce bir güzel her tarafı kazıp etrafı güzelce bir bok ediyorlar. Aradan geçen 2 ay sonunda şehrin bir bölgesinde onlara göre daha güzel bir görünüm var oluyor ve şehrin başka bir bölgesinde başka bir çalışma var oluyor. O çalışma bittikten sonra eski yerlerden birine düzenleme ardından yeni bir park. Seçim dönemi yaklaşıyor hadi yeni üst geçitler yapalım. Üzülerek söylüyorum ki Bu ülkede yaşayan 74 milyon'a yakın insanın 72 milyonunun bir beyni yok.

 Hümanist bir insan olmama rağmen öyle bir an geliyor ki bi arkadaşım sırf geri zekalı olduğu için onu vurasım geliyor. Ha bir de kendini zeki göstermeye çalışanlar var ki onlar doğrudan bir ölüm'ü hak edecek kadar şerefli insanlar değiller. İşkencelerin en büyüklerini onlar için hazırlıyorum. Çocukken oturduğum mahallenin dünyanın en kötü yeri olduğunu, diğer yerlerin çok daha güzel olduğunu düşünürdüm. Çizgi filmlerde beynime öyle şeyler aktarılmıştı ki, ileride çok büyük bir buluşa imza atacak olmam pek şaşırılacak bir durum değilmiş gibi hissediyordum. Bana devamlı hayatın ne kadar güzel olduğuyla ilgili bir propaganda yaptılar. Şaşırmanıza gerek yok size de aynısını yaptılar. Ben hayallerimi hep yüksek kurdum ve hep daha fazlasını istedim. Oysa ki elimde bundan daha fazlasını istiyorum diyebileceğim hiç bir şey yoktu. Yalnızca daha fazla, daha güzel, daha tatlı hayaller ekliyordum hayallerimin üzerine. Oturduğum sokakta ki çöp konteynerinin içindekinden daha fazlası etrafına saçılmış durumda. O çöplerin başında katı atık toplayıcıları yani çoğunuzun çöpçü diyerek iğrendiği insanlar, onlardan arta kalan yerlerde ise sokakta yaşayanlar (insan, hayvan).

Ahmet dokuz yaşında ve akşam yemeğinde patates kızartmasının yanında mayonez olmadığı için ağlıyor. Mehmet dokuz yaşında ve sabahtan beri birşey yemediği için ağlıyor, Mehmet patates kızartmasının tadını bilmiyor.  Peki burada suçlu olan Ahmet’in annesi mi? Tabiki hayır. Suçlu olan ne Ahmet’in ailesi ne de Mehmet’in ailesi. Suçlu olan tek birileri var, o da  HERKES. Hala Afrika da bir çocuk açlıktan ölüyorsa her gün savaşlar yüzünden binlerce insan ölüyorsa hepimiz onların katiliyiz. Hepimiz en az Hitler kadar Amerika kadar suçluyuz. 


Çünkü tüm insanlık olarak o tetiğin çekilmemesi için bir şey yapmıyoruz. Birey olarak üzülmem gereken şeyin arkadaşımın sevdiğim kıza yavşaması ve sevdiğim kızın da benle konuşmayıp onla dip dibe olması mı, yoksa Dünya’nın kötü gidişatı mı. İnternette ki yazışmalarında “mERhpâlAarR” yazan birine böyle yazdığı için kızmak onu küçümsemek ve geri zekalı şeklinde nitelendirmem mi gerekli yoksa onu doğru olduğuna inandığım şeye dönüştürmek için çaba mı harcamam mı. Eğer ikinci yolu tercih edersem o kişi belki de bundan sonra daha düzgün biri olacak ama şu var ki bu “düzgün kişi” kavramı benim düzgün kişi kavramım olacak peki bu bir tür tek tipleştirme çabası mıdır? Herkesi kendim gibi yapmaya mı çalışıyorum acaba? Anlatacak çok şeyim ve en az on katı kadar soracak şeyim var. Bu arada onunla bir daha konuşur muyum bilmiyorum ama yaptığı şeyler benden çok şey götürdü. 
Bir tane kurbağa vardı, öldü.

20 Mart 2012 Salı

Yarı otomatik salçalı makarna!

Bu yazıyı yazarken defalarca bu şarkıyı dinledim. Okurken dinlemeni tavsiye ederim.





Kendimi ifade etmekte zorluk çekiyorum. Defalarca şu anda okuduğunuz yazıyı silip baştan yazdım. Ve bu durum yalnızca şu an da olan bir şey değil. Yaklaşık 1 aydır böyle bu. Sevdiğim ve yanımda olmasını istediğim şeyleri tek tek kaybediyorum. Neden kaybediyorum peki ? Onlara iyi davranmaya çalıştığım için. Neden bilmiyorum ama çok saçma davrandığımı düşünüyorum. Bunu cidden yapıyorum. Bi varlığın size karşı bir sevgi potansiyeli vardır bunu başta hissedersiniz. Ve eğer o şeyi severseniz onun da sizi sevmesini istersiniz. Ben o varlığın beni sevmesini sağlamak için giriştiğim her eylemin sonunda o varlığın bana karşı olan sevgisinin biraz daha azaldığını hissediyorum. Devamlı düşüyormuş gibi hissediyorum. Kafamın içinde devamlı hüzünlü şarkılar çalmaya başladı. Kendi içimde depresif bir hale dönüyorum yeniden. Psikiyatrist'e gitmem lazım. Sakinleştirecek bir şeylere ihtiyacım var. Sigarayı günde 1.5 paket'e çıkardım. Ne kadar ironik, tam da bırakmaya niyetlenmiştim. Hayatımızda karar veremediğimiz şeyler olabiliyor. Aşık olmak için bi karar vermedim. Bu durumda olmak için de bi karar vermedim. Ama hayal kurmuştum. Böyle böyle olacak demiştim kendimce. Kurduğum hayallerden veremediğim kararlar kadar uzağım. Bilgilendirme olsun diye yazıyorum karar veremediğim çok şey var hayatımda. Bunlardan herhangi birisi mutsuz olmak değildi sanırım. Mutsuz olmanın kararını ben vermiş olabilirim ve eğer bu kararı ben vermişsem az önce söylediğim şeyin yalan olduğu ortaya çıkıyor. Demek ki bu durumda olmaya ben karar vermişim. Şimdi fark ettim yalnızca duygusal patlamalar yaşadığım zaman yazı yazıyorum bu blog'a.  Umarım bir gün ben de kendimi ifade edebilirim rahatça. Umursamayan insan rolünü oynayabilirim rahatça. Ama kusura bakma olmuyor. Mr T buna izin vermiyor sanırım. Umursamaz olamıyorum. Yaşadığım her saniyeyi seni düşünmekle geçiriyorum. Biliyorum, bunu öğrenmen senin benden uzaklaşmanı sağlayacak şeyler tarafına bir puan daha ekliyor. Belki de boğuyorum seni bu şekilde. Senden bunun için özür dilerim. Ben sadece senle mutlu olmak istiyorum. Sen yokken mutluydum aslında. Tabi bunu söylemem sen hayatımdan çıkarsan mutlu olacağım anlamına gelmez. Ancak şuna eminim ki. Sensiz mutlu olmaktansa senle mutsuz olmak daha güzel. Merak etme bu yazımdan sonra sana karşı farklı bir bakış açısı içerisine girmeyeceğim ya da senden bana karşı daha farklı bakmanı istemiyorum ama o telefonu kapatmasaydın belki de bunları telefondan söyleyecektim ya da sadece ikimizin karşılıklı olarak konuşabileceği bir zaman bulsaydım orada söylerdim. Ama sen benle yalnız konuşmayı da sevmiyorsun. İçinden gelmesi gerekiyor :) Keşke bana biraz değer versen. Eğer değer verdiğini düşünüyorsan sen değer verdiğin insanlara, değer vermediğin insanlara göre daha kötü davranıyorsun. İnsan birine iyi davranırken bunu karşılık beklemeden yapmalıdır herkese iyi davranmalıdır diye düşünüyorum (Aliye gibi istisnalar hariç) fakat senden bi karşılık bekliyorum. Seni bu kadar önemsiyorsam biraz daha önemsenmeliyim ya. Cidden bak. Çoğu insan kerevizi sevmez. Ben de sevmem. Ama seni seviyorum ve bence kerevize biraz daha değer vermelisin. Çünkü görünüşü o kadar güzel olmasa da onun içinde çok yararlı vitaminler var. Yazım hatası yapmışmıyım diye kontrol etmeyeceğim eğer yanlış yazdığım bir şey varsa üzgünüm. Bu arada biri de bi yazıma yorum yapsın arkadaş :)

8 Mart 2012 Perşembe


Sular içtim en berrak nehirlerden ki bir çoğu kuruydu
ne bir gürültü koptu derinlerden almak uğruna beyazlar
ne de bir koltuk altına sürülen yüze yakın fırçalar
sendin yalnızca, dört nala kanat çırpar bir kurt edasıyla uluyan.


Böyle bir dörtlükle başladığım yazıya devam etmek istemedim. Burada bitiriyorum.


Dinlemek isteyen olursa. Bu şarkıyla iyi gider.
Tracy Chapman - Talkin 'bout a revolution.

4 Mart 2012 Pazar

Midem yanıyor.

Dinlenecek şarkı



Hayatımız da ki tüm insanlar bizim hayatımızın yönlenmesinde rol taşır. Öyle ki sırf arkadaşlarınla beraber müzik yapmak çok eğlenceli diye mükemmel bir mimar olabilecekken hayatını müziğe adayabilirsin (Bu bir yanlış mıdır tartışılır). Ama bazı durumlar var ki o arkadaşlarınızın yaptığı şeyler içten içe onları öldürme isteği doğurur sizde. Bilmiyorum belki de sadece bende böyle. Çok düşünüyorum acaba çok şüpheci bir insan mıyım diye? Sanırım değilim. Bugün yaşadığım bazı olaylar beni mart ayının ilk yazısında bunlardan bahsetmeye itti. Hani bi laf vardır ya. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim diye. Benim durumum biraz bundan istisna. Bi örnek vererek durumu açıklamaya çalışacağım.

İki tane çocuk düşünün bunlar arkadaş. ve onların karşısında bi dondurma var. Bu çocuklardan birinin elinde çikolatalı dondurma var diğerinde yok. Karşıda duran dondurma da karamelli. Elinde dondurma olmayan çocuk o dondurmayı almak istiyor ve bunun için bir girişimde bulunuyor. Arkadaşı bunun farkında ama bi sebepten ötürü çikolatalı dondurmayı sevmiyor artık. Sonra dondurması olmayan çocuk bir de fark ediyor ki dondurması olan arkadaşı kendi dondurmasını görebileceği bir köşeye bırakmış ve diğer dondurmaya doğru yaklaşıyor. O, dondurmaya doğru yaklaşan ve önceden de dondurması olan piç, diğerinin daha önce hiç dondurması olmamasını, dondurmanın tadını bile bilmemesini umursamıyor. Ya da diğerinin karamelli dondurmayı istediğini bildiği halde o dondurmayı almak için atakta bulunurken arkadaşını(!) görmezden geliyor. çikolatalı dondurmanın sahibini öldürmek istiyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Ne kadar komik bir durum. Atmaya çalıştığı her adımda tökezleyip düşen bir bebek gibi görüyorum kendimi.
Tek bir fark var, her düştüğümde dizlerime çiviler saplanıyor. Her bişey yapmaya çalıştığımda durum daha da kötüleşiyor. Bilemiyorum belki de yeniden o eski kişi olmak gerekiyordur. Gözlerim hiç bu kadar acımamıştı. Sanırım bazı şeyler kendini gösterdiği anda acı veriyor, umut gibi, hayaller gibi, aşk gibi...

Bi an aklıma bu sayfa da ki hiçbir yazımda şiir yazmadığım geldi. Yazayım bitane.


Yine karanlık, parlıyor odamda
ve yine aynı sesler dönüyor beynimde
ama yok hiç birinde ne bir ritim ne de kafiye
tıpkı seni anlatmaya çalışmak için bir resim çizmek gibi
hem de hiç boya kullanmadan
vücudum bana ağır gelmeye başladı
oysa henüz sigaramı bitirmemiştim bile
bu haldeyken bile bi değişiklik yoktu
parlıyordu tüm odam aynı karanlıkla.

Güzel olup olmaması sikimde değil. Böyle olmasını istedim ve oldu.

aklıma birinin bi lafı geldi.
+Ben buraya oturdum, herkes buraya oturdu.
Benmerkezci gerizekalı ibne!!!