13 Ağustos 2012 Pazartesi

Haftasonu Anarşistleri


Haftasonu Anarşistleri.

Yine bi “yazıya nasıl başlasam” sendromu yaşıyorum. Her seferinde de bunu yapıyorum çok rahat oluyor. Her neyse bu yazı da bahsetmek istediğim şey siyasi kimlikler.(sol)

İlk siyasi kimliğimizi koyalım ve başlayalım.

Sosyalistler
Kendileri garip bir türdür. Genel bir SSCB ve KÜBA özentiliği barındırırlar. Subcomandante Marcos'u seven ve onu kendine örnek alan ama ne yapmıştır ne etmiştir bilmeyen tipleri de mevcuttur. Bir gariptir ki bu sosyalistler ne yapmak istediklerini bilmezler. En azından devrim yapmaya çalışmadıklarına eminim. Sokaklarda bildiriler dağıtılır, odalarda toplantılar yapılır liselerin, üniversitelerin sorunları tartışılır. Merkezden gelen emirler(!) uygulanır falan derken ömürleri bu şekilde geçer. Genelde Sosyalizme duyulan sempati 14 yaşında başlar 24 yaşında biter.

Komünistler.
Bunlar da bir garip. Lakin komünizm'i sosyalizm sanarlar genelde. Dünya üzerinde komünist bir insan yoktur, var olamaz. Komünizm sosyalizmden farklı bir olgudur. Açıklamaya uğraşmayacağım.

Koministler.
Henüz kelimenin nasıl yazıldığını bile bilmeyen internet solcuları.

1 Mayıs Anarşistleri
Her 1 mayısta ve her eylemde ortaya çıkıp amaçsızca yakıp yıkarak bilinçsiz halka “neden demokrasiye ihtiyacımız var?” sorusunun cevabını veren bir tür.

Haftasonu Anarşistleri
Kendilerini Anarşist diye nitelendirip aylık gelirleri 1000-3000 lira arasında değişen, her lokantadan yemek yemeyen. Haftasonu geldiğinde dağlık araziye gidip 300 liralık çadırda kalıp, toplamda 2 gün içerisinde 100 lira parayı ota boka harcayan ve sistemi kalkındıran tiplerdir. Kendilerine Anarşist diyerek sosyal mastürbasyon peşine koşarlar, kendilerini tatmin ederler.

Poser Anarşistler
1 Mayıs Anarşistlerinden küçük bir kesim ile Haftasonu Anarşistlerinden bir kesimin çiftleşmesi sonucu ortaya çıkan, barlarda karı kız kaldırmak ve kendini ortama kanıtlamak için Anarşist olduğunu söyleyen, çirkin, pis, terbiyesiz angutlardır. Görüldüğü yerde başı ezilmelidir bunların.

Not: Yazının başlığı Özgür abimin anlattığı bir anısından ortaya çıkmıştır. Bu aralar bir hayli yoğun olduğum için böyle bir özet geçtim yakında daha detaylı bir biçimde yazıya devam edeceğim. Saygılarımla.

2 Ağustos 2012 Perşembe

Swag

Genel sorunumuzun şu olduğunu düşünüyorum; eskiden var olan sistemleri kötü görüp kendi oluşturduğumuz dandik sistemlere iyi gözüyle bakmak. Örneğin evlilik kurumu. Evlilik de değil aslında bahsetmek istediğim şey. Basit yahu "ilişki". Gözümüz devamlı dışarıda olduğu için herkesin gözünün dışarıda olduğunu düşünerek yaşıyoruz. Yolda kısa etek giyen bir kız gördüğümüz zaman tecavüz edicek gibi baktığımız için sevgilimizin kısa etek giymesini istemiyoruz. Onu o haliyle, insanların ne söyleyeceğine aldırmadan sevemiyoruz. Aşık olduğumuz özelliklerini sahip olmak için değiştirmeye çalışıyoruz. Bu sahip olmak lafını yanlış anlamayalım. Bahsettiğim aitlik duygusu değil, zira kalmadı öyle birşey. Benim bahsettiğim şey kendimizi efendi, karşımızdakini köle yapma girişimi. (Eğer acayip derecede pasif bir kişiliğiniz varsa ve kendiniz köle olmak için uğraşıyorsanız sizden de bahsediyorum.) Sevgilimizin kendine özgü olan görüşlerini, tavırlarını, davranışlarını, ona bağlanmaya başladıktan sonra ortadan kaldırmaya çalışmak kendimizden birtane daha yaratmaya uğraşmaktır aslında. Günümüzün modası ve popüler sözcüğü SWAG oldu ya. Hani herkesin bir tarzı var ve herkes kendine özgü ya, kendi özgünlüğüne o kadar düşkün ki bu insanlar kendilerinden bir tane daha yaratabilmek için diğer insanların özgün davranışlarını kendilerince aşk, bağlılık, sevgi gibi kelimeleri kullanarak yok etmeye ve belli bir standartizasyon içine girmeye teşebbüs ederler. Ayrıca kendi tarzlarına yakın bulunmayan ve bu tarzı beğenmeyen insnları da sevmezler. Ne kadar da garip. Özgün olmayı yanlış anlamış insanlar bunlar.